iç..
nasıl bir derya ise artık, güç orda, kuvvet orda, duygular orda..
sesler, sohbetler, kavgalar, aşklar..
hatta gözünden akan gözyaşı bile önce orda.
dışarıya yansıyan her suret de,
ve dışarıdan süzülen de..
icimden gelenler..
13 Aralık 2012 Perşembe
20 Temmuz 2010 Salı
kelebek..

varoluşları ile hatırlattıkları, içsel dehlizlerde yankılandırdıkları belki şöyle bir şeylerdir..
"varlığı değiştirmek...
yanlış benliğimin tabakalarını
üzerimden atmaya, soymaya devam ederek.
tırtıl ayaklarımla yürüyorum,
derinin dökülmesi gerektiğini bilerek.
zaman ve tekrar ile,
kelebek kanatlarımı bulmadan önce.
eski ve atılmış kabuklarıma bakıyorum
olduğumu sandığım insanın.
biraz bunalım ve üzüntü ile,
ama aynı zamanda biraz rahatlama ve mutluluk ile.
kalkan her tabaka ile,
daha hafif hissediyorum.
her acı dolu soyulma ile,
daha da özgürüm.
atılan her deri ile,
daha derine uzanıyorum.
değişen her katman ile, daha bilge oluyorum.
bana öğretmeye devam et,
özgürlük için asla geç olmadığını.
değişiklikleri kucaklamak için,
özümü fark edeyim,
kendim olayım.
güvenliği hapsettiğimde beni uyar.
gitmesi gerekenlere çok sıkı yapıştığımda.
şarkına ruhumu alıştırmaya devam et,
ve süren değişime.
bana her gün hatırlat.
her gün başka bir kabuğun kalkacağını üzerimden.
- joyce rupp"
9 Şubat 2010 Salı
lale devri & eski radyo

“lale devrii çocuklarıyııız biz, zamanımııız geçmiiiiş..” diye başlıyoruz şarkıya, mis gibi anason kokusu, mezeler, fasıl heyeti, belki bir boğaz manzarası, belki dışarda bir bahar havası..herşey yolunda..ama ben takılıyorum, düşmemek için de soruyorum;
-neden geç kalmışız? hem de çook geç?-vakit bu vakit değilse, hangi vakit?-ne güzel işte, masal olmuş aşk, biz de masal gibi olsun demedik mi?-hem niye zamanımız geçiyor ki, şarabın kıymetini de zamanla ölçmedik mi?-aşksızlığa bu mahkumiyet neden, esir miyiz biz?-durduk yere dünya niye yansın, onun suçu ne?-hem şimdi biz çok istesek gidip bulamaz mıyız o eski radyoyu hangi tozlu çatı arasına saklanmışsa..
buluruz efendim, buluruz, biraz sebat, biraz inanç, biraz güvenle..
o vakte kadar da eski bir radyo olarak kalmaya devam edeceğim ben, ellerimle bir frekansdan diğerine geçeceğim, o eski radyodan beş çayı saatlerinde türk sanat musikisi dinleyeceğim, ajans saatlerini bekleyip, arkası yarın kuşaklarını hiç kaçırmayacağım..zaman zaman da tozumu alacağım..
02/02/2010 ZY
-neden geç kalmışız? hem de çook geç?-vakit bu vakit değilse, hangi vakit?-ne güzel işte, masal olmuş aşk, biz de masal gibi olsun demedik mi?-hem niye zamanımız geçiyor ki, şarabın kıymetini de zamanla ölçmedik mi?-aşksızlığa bu mahkumiyet neden, esir miyiz biz?-durduk yere dünya niye yansın, onun suçu ne?-hem şimdi biz çok istesek gidip bulamaz mıyız o eski radyoyu hangi tozlu çatı arasına saklanmışsa..
buluruz efendim, buluruz, biraz sebat, biraz inanç, biraz güvenle..
o vakte kadar da eski bir radyo olarak kalmaya devam edeceğim ben, ellerimle bir frekansdan diğerine geçeceğim, o eski radyodan beş çayı saatlerinde türk sanat musikisi dinleyeceğim, ajans saatlerini bekleyip, arkası yarın kuşaklarını hiç kaçırmayacağım..zaman zaman da tozumu alacağım..
02/02/2010 ZY
beyaz büyü..

babamın kucağında sarı çizmelerim ile pantalonum arasından giren soğuğu ve al al olmuş yanaklarımı acıtarak yalayan kar tanelerini hatırlayabiliyorum ilk..
sonrasında da bakıyorum ki hep bir fark katmış sisli, puslu sandığım kışlarıma, hep bir heyecan, hep bir çoşku..
pencerenin hangi tarafında olduğum da hiç farketmemiş, zaten pencerenin arkasında da uzun süre duramamışım ya, hep bir atmışım kendimi beyazlara, hep bir şaşırmışım ben mersin’e giderken neden diğerlerinin tersine gittiğine..
eski usul cep kanyağı iç cepte, kah yurtların önü olmuş, kah Seğmenler, kah eğimi olan herhangi bir düzlük gözlerimi kapayıp kendimi bıraktığım..sokak lambalarına yaslanıp ağzımı bir karış açtığım, kar tanelerini dilimde erittiğim..
her ne zaman kar yağmışsa şehrime, teslim olmuşum ben bu büyüye, kollarımı hiç açmadığım kadar açmışım hep gökyüzüne, izin vermişim kendime, aldırmamışım çoraplarımın kar suyu emmesine, hep BEN olmuşum en çok, AN olmuşum, ANda olmuşum..ben yağmışım üstünüze..
03/02/2010 ZY
sonrasında da bakıyorum ki hep bir fark katmış sisli, puslu sandığım kışlarıma, hep bir heyecan, hep bir çoşku..
pencerenin hangi tarafında olduğum da hiç farketmemiş, zaten pencerenin arkasında da uzun süre duramamışım ya, hep bir atmışım kendimi beyazlara, hep bir şaşırmışım ben mersin’e giderken neden diğerlerinin tersine gittiğine..
eski usul cep kanyağı iç cepte, kah yurtların önü olmuş, kah Seğmenler, kah eğimi olan herhangi bir düzlük gözlerimi kapayıp kendimi bıraktığım..sokak lambalarına yaslanıp ağzımı bir karış açtığım, kar tanelerini dilimde erittiğim..
her ne zaman kar yağmışsa şehrime, teslim olmuşum ben bu büyüye, kollarımı hiç açmadığım kadar açmışım hep gökyüzüne, izin vermişim kendime, aldırmamışım çoraplarımın kar suyu emmesine, hep BEN olmuşum en çok, AN olmuşum, ANda olmuşum..ben yağmışım üstünüze..
03/02/2010 ZY
kaybolmak güzeldir..

hiç bilmediğim bir şehirde, tanığım ya da hiç tanışmadığım insanların gözlerinde, sarı koltuğumda, bir ağacın gövdesinde, kırmızı ışığını beklediğim yaya geçidinde kaybolmak güzel..
kayboldukça buluyorum yollarımı, kaybolabildikçe aydınlanıyor yollarım..
kayboldukça renkleniyor hayat paletimde ve beyaz tüylü fırçam o zaman biliyor hangi rengimin daha çok yakışacağını o bembeyaz heveslerle bekleyen tuvalime..kaybolamazsam eğer tüm renkler ezbere, ezbere tüm resimlerim..
kayboldukça yenileniyor hayat perdesi, kaybolmasam biliyorum ki o yeşil gözlü, çilli çocuk hiç karşıma çıkmayacak, dolunayın aydınlığını hiç farketmeyeceğim, belki tutup başımı gökyüzüne bile kaldırmayacağım, kışın ortasında soğuğa meydan okumuş o japon gülünün bana hatırlatmaya çalıştıklarını da göremeyeceğim, kuşların sesini hele hiç duyamayacağım..
ve eğer kaybolamazsam nasıl bileceğim tüm yolların aslında hep bana çıktığını..
02/02/2010 ZY
kayboldukça buluyorum yollarımı, kaybolabildikçe aydınlanıyor yollarım..
kayboldukça renkleniyor hayat paletimde ve beyaz tüylü fırçam o zaman biliyor hangi rengimin daha çok yakışacağını o bembeyaz heveslerle bekleyen tuvalime..kaybolamazsam eğer tüm renkler ezbere, ezbere tüm resimlerim..
kayboldukça yenileniyor hayat perdesi, kaybolmasam biliyorum ki o yeşil gözlü, çilli çocuk hiç karşıma çıkmayacak, dolunayın aydınlığını hiç farketmeyeceğim, belki tutup başımı gökyüzüne bile kaldırmayacağım, kışın ortasında soğuğa meydan okumuş o japon gülünün bana hatırlatmaya çalıştıklarını da göremeyeceğim, kuşların sesini hele hiç duyamayacağım..
ve eğer kaybolamazsam nasıl bileceğim tüm yolların aslında hep bana çıktığını..
02/02/2010 ZY
Kaydol:
Yorumlar (Atom)